Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Bir ölüm yiyenin anıları...

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Anthony Augustine
Ölüm Yiyen
Ölüm Yiyen
Anthony Augustine


Mesaj Sayısı : 7
Yaş : 29
Lakap : Augustine. Ancak küçüklüğünde, ona 'Tony' demeye cesaret edenler de yok değildi.
Kayıt tarihi : 16/10/10

Bilgiler
Özel Yetenekler:
Quidditch Mevkisi:
Rpg Puanı:
Bir ölüm yiyenin anıları... Left_bar_bleue94/100Bir ölüm yiyenin anıları... Empty_bar_bleue  (94/100)

Bir ölüm yiyenin anıları... Empty
MesajKonu: Bir ölüm yiyenin anıları...   Bir ölüm yiyenin anıları... Icon_m21Salı Ekim 26, 2010 2:28 am

Eskiden
Uğursuz bir sessizlikte yankılanan, uğursuz mırıltılar… Borgin ve Burkes’ün en alt katında, çok az insanın bildiği bu karanlık mahzenlerde yapılan bir toplantı. Yakalanmanın, hatta yanlışlıkla burada bulunmanın cezası bile Azkaban… Ama yeniyetme büyücü ürpermiyor bile. Çünkü her şeyi yapabileceğini, her şeyin üstesinden gelebileceğini biliyor. Hayatı boyunca ona iyi davranmış belki de tek insanın karşısına, elinde asasıyla dikilebildiyse gerisinin önemsiz olduğunu biliyor. Çünkü, bu karanlık mahzene gelme şansını yakalaması için, hala genç sayılabilecek cadının kendisini kurban ettiğini biliyor. Bu kadar ağır bir bedel ödendiğinden, toplantıyı en iyi şekilde geçirmeye de kararlı büyücü. Babasına –daha sonra büyükbabası olduğunu öğreneceği adama- bakıyor. Yaşlı adamın kendisininkiyle aynı renk gözlerinde tereddüdü görebiliyor. Yanlış bir takdim yaptığından şüpheleniyor olmalı yaşlı büyücü. Bunak aile varisliğini ona bırakmayacak, hayır. Küçük amcalarından birinin oğluna kalacak Augustine mirası, çünkü Alexander, ona güvenmiyor. Biliyor bunu genç büyücü. Ama ziyanı yok, zaten ortadan kalkacak ihtiyar. Vakti gelene kadar bekleyecek ama genç büyücü. Sabırsız değil o. Bu seçkin ve ölümcül kulübe giriş biletini yakmayacak henüz.
“Soydaşlarım! Karanlığın çocukları, ölüm yiyenlerim!” Bir anda, odanın arkasında, yüksekte duran bir tahtın üzerinde ortaya çıkıveren büyücüye çeviriyor bakışlarını yeniyetme. Karşısındaki adamın Lord olduğunu biliyor. Bakışları yine de ifadesizliğini koruyor ama. Lordun konuşmasını, sessizce dinliyor. Başka türlüsü olamaz zaten. Birkaç yüreklendirici sözün sonunda, yeni ölüm yiyenlerin kabulüne başlayacağını söylüyor Karanlık Lord. Hiyerarşiye göre sırayla, beraber geldikleri soy isimlerden daha önemli olmayan isimler okunuyor. Genç büyücü, ifadesiz bir yüzle diğerlerinin kollarına ölüm yiyen işaretlerinin işlenmesini izliyor. Ancak yüzündeki ifadesizlik, tanıdık bir ismi duyduğunda yarım saniyeliğine kayboluyor. Colére Merde. Kalabalığın arasından sıyrılan siyah cüppeli, güzel yüzlü cadının Lord’un tahtına doğru ilerleyişini izliyor genç büyücü. Cadının sarışın kafası Lord’un önünde eğiliyor. Cadının tahta, Lord’dan daha çok yakışacağını düşünüyor genç büyücü. Birkaç yıla kalmadan bu uğurda savaş vereceğindense henüz habersiz.
Günümüz
Genç büyücünün yeşil hareli ela gözleri, onları miras aldığı adamın mezar taşının üzerinde durakladı birkaç saniyeliğine. Süslü harflerle oyulmuş iki kelimeyi okudu içinden. Alexander Augustine. Adımlarını sürdürürken, ismin yarattığı çağrışımla büyücüyü öldürdüğü akşama dair yüzeye çıkan bir anı, düzenli tutmak için çabaladığı zihninin bir ürünüydü sadece; vicdanının değil. En başından beri çok da kuvvetli olmayan vicdanının çok uzun bir zaman önce, daha çocuk sayılabileceği bir yaşta sustuğunu kendisi de biliyordu zaten. Aile mezarlığının önünden geçtikçe, tanıdık birçok isme rastlayacaktı zaten, bunlardan birkaçının nasıl öldüğüne dair anılar da zihninde depolu olacaktı yine. Hiç de az sayılmazdı anılar. Büyükannesi, bir melezle nişanlanmak üzere olan bir amcakızı, kendisinden yaşça daha büyük, aile varisliğine aday olabilecek birkaç kuzen… Ancak sonlara doğru göreceği bir isim, Alexis Augustine, hiçbir şey uyandırmayacaktı zihninde. Bu, yıllar önce geliştirdiği güçlü bir savunma mekanizmasındandı işte. Gerçekten sevdiği iki insandan birisiydi çünkü Alexis. Cadının aslında annesi olduğunu bilse de çocukluğundan, silik, gülümseyen bir yüz olarak hatırlamayı tercih edecekti onu. Alexis’in ölümü zihninde gömülü kaldığı sürece, daha kaç ölüme şahitlik edeceğiniyse umursamayacaktı bile. Bunuysa, gerçekten sevdiği o ikinci cadıya, çocukluğuna ait bir başka belirsiz anıya bağlamak mümkündü biraz.
Çok eskiden
Alessa’nın, daha sonradan büyükannesi olduğunu öğreneceği ancak annesi sandığı cadının parmakları, kollarındaki bir yaranın üzerine bir krem sürüyor. Orta yaşlı cadının parmakları soğuk, dokunuşundaysa sevgiden başka her şeyin olduğunu söylemek mümkün. Cadı, kesintisiz bir mırıltı halinde son dakikada böyle bir iş çıkarttığı için Alexander’a söylenirken, acıya cesurca göğüs görmeye çalışıyor sekiz yaşındaki küçük büyücü. Alexander ondan, ‘acıyı sevmesini’ istiyor oysa. Bu, düello derslerinde yaşadığı kim bilir kaçıncı kazaysa da yine de sevmeyi başaramıyor o. Alessa’nın parmakları, sihirli kremin etkisiyle kapanan yarasından uzaklaşıp cübbesini düzeltiyor. Krem kutusunu bir ev cininin eline tutuşturan Alessa, şöminenin karşısındaki yerini alıyor aceleyle. Oğlan, ‘Augustine Malikanesi’ne Merde Ailesi’nin ziyareti’nin ne olduğunu çözebilmiş değil hala ancak yine de bütün ciddiyetiyle bekliyor siyah cüppesinin içinde. Uçuç tozuyla gelen başka ziyaretçileri de hatırlıyor ancak böyle büyük bir karşılamayı, ilk defa yapıyorlar. Babasından duyduğu kadarıyla Merdeler, safkan, güçlü ve Fransız bir aile. Şömineyle beraber salonları da sallanıyor ancak hiçbir şey düşmüyor yere, daha önceden önlem alınmış çünkü. Küçük büyücü, şömineden çıkanları incelemeye veriyor kendisini. Omzundaki birkaç kurumunu elinin terciyle süpüren sarışın, küçük kızı gördüğündeyse bütün karşılama töreni anlamlı geliyor gözüne. Bu küçük kraliçe için her şeye değer, yaptıkları az bile hatta. Kızla tanıştırıldıklarında, onun ilgisini çekemediğinin farkına varıyor küçük büyücü. Parlak mavi gözler, üzerinde pek az duraklıyor. Kızın ilgisini çekmeye çalışsa da başarılı olamıyor. Ailelerin yediği yemekten sonra bir şekilde konuşmayı başarıyor onunla. Konu, ölüm yiyen hayali olunca kız konuşmayı kesmek için sabırsızlanıyormuş gibi davranmıyor ilk defa. Kendisinin de ölüm yiyen olmak istediğini söylüyor oğlan ancak kız, her nedense onu ciddiye almıyor.
Günümüz
İnandığı fikirleri ilk kez, o ikinci ama daha çok sevilen cadının ağzından duymamışsa da duyduğu en inandırıcı kelimeler, onun dudaklarından dökülenlerdi bu konuda. Bu fikirlere hep, ikna edilmeye ihtiyaç duymadan inanmıştı gerçi. Ölüm yiyen hayalinden hiçbir zaman vazgeçmemişti, ondan şüpheye de düşmemişti kendisine fikirlerini aşılayan ailesinden nefret etse bile. Kişilerleydi onun derdi ve işte o dert de, aile mezarlığında yatıyordu şimdi. Yine de sonsuz bağlılığın bir kısmını cadıya borçlu olduğunu biliyordu genç büyücü. Sonsuzun bir parçası da başka bir sonsuzluk değil miydi? Mezarlığın gerisindeki ağaçlıkta durduğunu duyumsadı söz konusu cadının. Ne kadar süredir orada durduğunu merak etti elinde olmadan. Cadıyı fark edebilmesinin tek nedeninin, cadının fark edilmeyi istemesi olduğunu biliyordu. Ağaçlara doğru yürürken, ay ışığında parlayan bir çift mavi gözü seçti büyücü. Yıllar öncesinden bile hatırladığı tanıdık, gölgelerin çizdiği konturla daha da kesin duran yüz hatlarında dolaştırdı bakışlarını. Büyücü, dudaklarını aralamadan önce hafifçe yutkundu elinde olmadan. Gözlerini mavilerden kaçırarak eğildi selam vermek için. Kaç yıllık kötü alışkanlıklarından çatallı çıkan sesi, büyük bir saygı ve tanımlanmamasını umduğu birkaç farklı şey hariç, ifadesizdi.
“Lady’m…”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Colère Merde
Karanlık Leydi
Karanlık Leydi
Colère Merde


Mesaj Sayısı : 22
Yaş : 104
Nerden : Cehennem Ağzından
Kayıt tarihi : 23/08/10

Bilgiler
Özel Yetenekler: Zihinfendar
Quidditch Mevkisi:
Rpg Puanı:
Bir ölüm yiyenin anıları... Left_bar_bleue95/100Bir ölüm yiyenin anıları... Empty_bar_bleue  (95/100)

Bir ölüm yiyenin anıları... Empty
MesajKonu: Geri: Bir ölüm yiyenin anıları...   Bir ölüm yiyenin anıları... Icon_m21Salı Kas. 02, 2010 5:45 pm

    Geçmiş...
    Genç cadı odanın kasvetli havasından sıkıldığınıbelli eden bir iç çekişle geçiyor uzak bir yere. Eli sürekli dudağında. Tikhaline gelmiş artık. Hemen önünden koşuşturan bir çift ölüm yiyenin havayakaldırdığı toz öksürmesine yol açıyor. Ama burası bile içinde alevlenen güçtutkusunu söndürmeye yetmez. Buradaki herkesin içinde olan şey onda da var. Amadaha fazlası. Daha tutarlısı. Liderlik... Bu düşünceyle dudağında vahşi birgülümseme beliriyor. Şu her zaman tanık olunacak cinsten. Birden içeride ölümsessizliği yaşanıyor. Ne olduğunu anlamıyor kız. Sonra gözlerini direkkarşısına dikince görüyor onu. Karanlık Lord. Herkes susarken bu küçücükodada sadece onun sesi yankılanıyor. “Soydaşlarım! Karanlığınçocukları, ölüm yiyenlerim!” İşte genç kızın aradığı bu. Bu iktidar.Kalp atışları hızlanıyor Lord konuştukça. Küçüklüğünden beri ona ne kadarhayran olduğunu bilmeyen yok. Kendini adamın yüzüne kaptırmışken Yanındaninsanlar geçmeye ve ortamda uğuldamalar oluşmaya başlamıştı. Karanlık Lord tektek tüm çaylak müritlerini çağırıyor yanına damgasını vurabilmek adına. Ve işteyavaş yavaş insanlar geçerken yanından sıra kendisine geliyor. Colere Merde...Suratında daha önce hiç rastlanmamış bir gülümseme. Tebessüm daha çok. Yavaşçaona yer açanların arasından süzülüyor tahta doğru. Pelerininin etekleri yerlerisüpürürken onun tek düşündüğü taht. Ve tabii ki üzerinde oturan İlah. Tahtınönüne gelir gelmez diz çökmüyor. Bir süre dikiliyor adamın karşısında. Gözlerihala tahtta. En sonunda daha fazla ayakta duramayacağını anlamış olacak kikoyuyor dizlerini yere. Kolunda upuzun parmakları hissediyor. Ve acıyı...

    Günümüz...
    Gözlerini birden açıyor Colere. O acıyı sanki yenidenyaşamış gibi buruşturuyor yüzünü. Ayak sesleri duyuyor uzaktan. Gelen var.Elbette kim olduğunu biliyor. Yaklaşan ayak sesleri eşliğinde ritmik birşekilde kedisinin başını ovuyor. Ayakları çıplak. Belki de inandığı tek muggleinancı. Negatif enerjiyi atmak. Aslında bunun için bile kendisinden nefretetmeli. Hehangi bir muggle inancına karşı böyle davranması... Bir Lady'eyakışmayacak bir davranış. Yaklaşan ayak sesleri onu bu düşüncelerden arındırıp gelen kişinin aklındaki düşüncelere yöneliyor. O günü çok iyi hatırlıyor Colere.


    Geçmiş...
    Küçük kız koltukta bacak bacak üstüne atmış vaziyette oturuyor. Bu akşam ki seramoniyi gereksiz bulduğu aşikar. Annesi oradanevcinene bağırarak emirler yağdırıyor ve bulduğu boş bir solukta araya hakaret sıkıştırmayı unutmuyor. Duyduğu her sözde suratına bir gülümseme yayılıyor Colere'nin. ''Slave! Allahın cezası nerelerdesin?'' Bu özden sonra yaratığın kendin öldürmesi gerekir elbette ama Colere'nin anlayamadığı sebeplerden ötürü ona ölüm emri verilmiyor o evde. Babası oturma odasına gelip kızının oturma biçimini eleştiriyor. Daha asil oturması gerektiğini vurgulayıp duruyor. Annesi İlska eteklerini uçuşturarak odaya geliyor. ''Siz, ikiniz kendinizi toparlayın birazdan burada olurlar.'' Babası yan gözlerle kızına bakıyor. Gözlerinde onu ayağa kaldırmaya yarayacak ölümcül ifade var. Kız verdiği gürültülü bir nefele ayağa kalkıyor. O sırada hissedilen güçlü sarsıntı hiçbir kayba sebep olmadan yokoluyor ve salonun ortasında üç tane Colere'nin hiç görmediği şahıs beliriyor. İlska hemen öne atılıp zarif bir şekilde karşılıyor onları. Hemen ardından annesinin kuyruğu olan babası atılıyor.Babasının söylediği sözler üzerine kafasını şöyle bir çevirip bakıyor gelen konuklara. ''Mr. Augustine! Sizinle tanışmak bizim için bir şeref.'' Augustine! Bu isim ona tanıdık geliyor. Ama sadece o kadar. Nereden tanıdığını hatırlamıyor bile. Demek ki çok da önemli değillermiş. Mr. ve Mrs. Augustine çekildikten sonra yaklaşık Colere yaşlarında bir çocuk görünüyor. Ela gözlü ve uzun boylu bir çocuk. Kıza ilgiyle bakıyor ama kız ona yalnızca göz ucuyla bakıyor. Gece boyunca kızla iletişime geçme çabası kuruyor ama Colere'nin gevezeliğe tahammülü yok. Her fırsatta çocuğu susturuyor. Ta ki kızı ilgilendiren bir konuya kadar. İşte o zaman kız ona ilgiyle bakıyor.


    Günümüz...
    Giderek yaklaşan ayak seslerine karşı sakince bekliyor. Elindeki kediyi yavaşça yere bırakıp önünü dönüyor gelen müritine karşı. Dışarıdan zayıf kişilikli biri gibi görünmesine karşı aslında sağlam bir karakteri var. Hiç beklenemdiği bir anda yakınını öldürmesi ve Karanlık Lord'u tahttan düşürmeye çalışıp yerine sevdiği kızın geçmesi için savaş verecek kadar sağlam. İşte o zamanlarda bir şans tanıyor adama. Çünküsü sevgisi karşılıksız kalamayacak kadar asil ve safkan. Büyük bir sabırsızlıkla ile bekliyor sevgilisini. Her şey ortaya çıktığı zamandan beri saklamıyor şehvetini. Çünkü o iktidar sahibi biri. Bir mezar taşının başında içinde yatanı görebilecekmişçesine bakıyordu genç adam. Sahibesini geç farketmişti. Farkettiği andan itibaren ise hemen ona yaklaşmıştı. Gözleri, sanki ilk defa görmüş gibi bu yüzü tarıyordu kadının suratını. Bir zamanlar kızın Karanlık Lord'a yaptığı gibi o da yeni Lady'nin karşısında bir süre dikilmişti eğilmeden. Sonra eğilip konuştu hırıltılı bir sesle. ''Lady'm.'' Cadının cevabı bir fısıltı şeklinde döküldü dudaklarından ve sisili havaya karıştı. ''Anthony! Gecilktin. Beni bekletmene sebep olan şeyi duymak isterim ama şimdi değil.'' Sabırla bekledi adamın konuşmasını. Verdiği görevi tamamladığını duymak istiyordu. O bir görev verdiği zaman tamamlamadan kimse karşısına çıkmazdı fakat yine de bunu bilme ihtiyacı duyuyordu. Karanlık Lord düştüğünden beri bazı eski Ölüm Yiyenler tarafından hayatı tehlikede sayılırdı. Aslında onlara Ölüm Yiyen demek yanlış olurdu. Onların artık yeni bir adı vardı. Heith rio*. Onlar Karanlık Lady'e karşı gelmiş bir avuç çapulcuydu artık. Korkusunun ne kadarı karşı tarafa yansımıştı elbette bilmiyordu. Umrunda da değildi. Tek önem verdiği şu dakikada o adamın öldüğü haberini almaktı.


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Bir ölüm yiyenin anıları...
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Ölüm Yiyen Alımları
» Ölüm Yiyen Alımları

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Sihir Dünyası :: Knockturn Yolu :: Mezarlık-
Buraya geçin: